ICSID birçok hususta diğer tahkim kurumlarından farklılık göstermektedir. Bu hususlardan birisi de ICSID hakem kararları; herhangi bir tanıma ve tenfiz usulüne gerek olmaksızın akit devletler tarafından doğrudan doğruya icra edilebilir nitelikteki kararlardır. ICSID Konvansiyonu’na taraf olan devletler ICSID hakem kararları ile bağlı olmayı kabul etmektedirler.
ICSID Konvansiyonu m. 54: “Her üye ülke bu sözleşmeye uygun olarak verilmiş her kararı bağlayıcı kabul edecek ve kararın parasal yükümlülüklerini kendi sınırları içerisinde kendi Devletinin mahkemesinin nihai bir kararı gibi yerine getirecektir.’’
Bu maddeye göre ICSID hakem kararları, karara taraf olan ev sahibi devlet ile yatırımcının vatandaşı bulunduğu devlet bakımından bağlayıcı olmakla birlikte aynı zamanda söz konusu Konvansiyona taraf olan her devlet açısından doğrudan doğruya icra edilebilir niteliktedir. Söz konusu durum diğer akit devletleri, yatırım dışı uyuşmazlıklarla ilgili verilen kararları da doğrudan icra ettirme mecburiyetinde bırakabilmektedir. Devletler de bu yolla uluslararası yükümlülüğün tarafı olmaktadır ve aksine yaptıkları her davranış uluslararası hukuka aykırılık teşkil etmektedir.
Konvansiyon’un 54/2 maddesi uyarınca ise ICSID Konvansiyonu hakem kararının uygulanmasını isteyen taraf, kararın Genel Sekreterlikçe onaylanmış suretini, icrası için tayin ve tespit edilen makama sunar. İlgili makama müracaatta bulunulmazsa ICSID hakem kararları ilamlı icra takibine konu edilemeyecektir. İlgili makam kararın Konvansiyon uyarınca taraflar açısından bağlayıcılık kazanıp kazanmadığını ve Genel Sekreterlik tarafından onaylanıp onaylanmadığını tespitle yükümlüdür. Daha sonrasında da kararın icrasını kendi usul kuralları uyarınca yapacaktır.
Yargıtay uygulaması da istikrarlı olarak bu doğrultudadır.
12.HD. 2021/875 E. , 2021/4586 K.
‘’Sözleşmenin 54. maddesinde akit devletin, kararın uygulanması ve yürütülmesi noktasında bir otorite (mahkeme) atamaması halinde kararın doğrudan uygulanacağına, icra takibine konu edileceğine ilişkin bir hüküm de bulunmamakla; bu şart yerine getirilmeden söz konusu kararların doğrudan iç hukukta uygulanma olanağı bulunmadığının kabulü gerekir. Öte yandan yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş ilamların infazı için Türk mahkemeleri tarafından tenfiz kararı verilmesi (MÖHUK 50/1) ve bu tenfiz kararının usulünce kesinleşmesinden sonra ilamlı icraya konu edilebilirken, takibe konu Hakem kararının, hiç bir milli otorite tarafından denetlenmeksizin, doğrudan ilamlı takip başlatılması, gerek Türk hukuk mevzuatına, gerekse sözleşmeye uygun düşmeyecektir. O halde; mahkemece hükme esas alınan 13.9.2017 havale tarihli bilirkişi heyet raporunda da değinildiği üzere; Türkiye tarafından, Sözleşme’nin 54/2. maddesi kapsamında, kararların ülkemiz sınırlarında icra edilebilirliği yönünden henüz bir otorite belirlenmediği anlaşılmakla, sözleşmede belirlenen bu ön koşul sağlanmadan doğrudan icra takibine geçilebileceği yönünde bir sonuca ulaşılamayacağından…’’
Karara göre, akit devletlerce kararın icrası açısından herhangi bir mercii yetkili kılınmadığı takdirde söz konusu hakem kararları doğrudan iç hukukta uygulama alanı bulamayacaktır. Zira, Konvansiyon’un 54/2 maddesine göre yetkili makam atanmasa da söz konusu hakem kararlarının doğrudan icra edilebileceğine ilişkin herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Dolayısıyla devletler hakem kararlarının uygulanabilirliği için yetkili bir mercii atamak durumundadır.